30 Haziran 2012 Cumartesi

Ömer Hayyam / İnciyi isteyen dalgıç olacak

İnciyi isteyen dalgıç olacak;
Varı yoğu dosta verip dalacak.
Canı avucunda, nefesi göğsünde:
Ayağı baş olacak, başı ayak!

Ömer Hayyam

29 Haziran 2012 Cuma

Özdemir Asaf / SENİ SAKLAYACAĞIM

SENİ SAKLAYACAĞIM

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

ÖZDEMİR ASAF

23 Haziran 2012 Cumartesi

Ahmet Kaya / Kendine İyi Bak

Kendine İyi Bak 

Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi.
Dikenler göğü deler mi.
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya,
Bu hep böyle, böyle gider mi...

Kendine iyi bak, beni düşünme,
Su akar yatağını bulur.
İçimdeki fırtına, kör kurşunla diner mi.
Kavgalar kansız biter mi.
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya,
Bu hep böyle, böyle gider mi.

Şu kahpe dünya seni bana,
Düşman eder mi.
Dostluklar birden biter mi.
Bir kardeş selamında seni aramak var ya,
Bu hep böyle böyle gider mi...

Ahmet Kaya

22 Haziran 2012 Cuma

ERKAN OĞUR / AĞAÇ OLSAM


AĞAÇ OLSAM
insan değil de ağaç olsam
dallarımın arasından rüzgar esse
yapraklarım, çiçeklerim, meyvelerim olsa!
mevsimleri yaşasam...
köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar...
böcekler, karıncalar yollansalar içime...
çürütseler oralarımı,
ballarım, sakızlarım olsa
gövdeme bir insan yaslanıp uyusa...
ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam...
ERKAN OĞUR

Can Yücel / YALNIZLIĞA DAYANIRIM DA BİR BAŞINALIĞA ASLA


   YALNIZLIĞA DAYANIRIM DA BİR BAŞINALIĞA ASLA 


   Yalnızlığa dayanırım da,
    Bir başınalığa asla...
    Yaşanmak hoş değil, duvarlara baka baka
    Bir dost göz arayışıyla,
    Saat tıkırtısıyla... Korkmam!..
    Geçinip gideriz biz mutlulukla...


    Ama:
    "Günün aydın,
    akşamın iyi olsun!.."
    Diyen biri olmalı,
    Bir telefon sesi çalmalı,
    Ara sıra da olsa kulağımda...
    Yoksa, zor değil, hiç zor değil,
    Demli çayı bardakta...
    Karıştırıp bir başına yudumlamak doyasıya.


    Ama:
    "Çaya kaç şeker atarsın?"
    Diye soran bir ses olmalı ya
    Ara sıra!..


    Can Yücel

21 Haziran 2012 Perşembe

Necip Fazıl Kısakürek / Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim

Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim, 
Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim, 
Dünya öküzün üstünde derler ama, 
Dünyanın üstünde nice öküzler bilirim... 

Necip Fazıl Kısakürek 

Ömer Hayyam / Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi

Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi.
Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli.
Can gözünü açınca görüyor ki insan
En büyük düşmanıymış en çok güvendiği.

Ömer Hayyam

Henry Van Dyke / Zaman

Zaman; 
bekleyenler için çok yavaştır, 
korkanlar için çok hızlı, 
yas tutanlar için çok uzun, 
neşelenenler için çok kısa, 
ancak sevenler için zaman; sonsuzluktur.

Henry Van Dyke

Ömer Hayyam / Sefa Sür

Sefa Sür

Geçmiş günü beyhude yere yâd etme, 
Bir gelmemiş an için de feryat etme 
Geçmiş gelecek masal bunlar hep 
Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.

Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.

Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...
Zira senin üstünde de otlar bitecek

Ömer Hayyam

20 Haziran 2012 Çarşamba

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU / ÇÜRÜMEK

ÇÜRÜMEK

Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada
Hatıralar bile
O hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar
O hatıralar ki tüyden hafif
Gök mavisinden duru
Etten kemikten uzaktırlar
O hatıralar ki
Bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar
Gel demeden gelir
Git demeden giderler
Nur topu gibi açıldıkları olur bazan
Sonra sızım sızım sızlarlar
Her şey çözülüp gidiyor bu dünyada
Bir biri içinde
Bir biri peşi sıra
Bir tad dudakta
Bir ses kulakta
Sen toprakta çürürsün canım kardeşim
Ben ayakta

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

Ahmed ARİF / SUSKUN


   SUSKUN  
 
   Sus, kimseler duymasın.
   Duymasın ölürüm ha.
   Aydım yarı gecede
   Yeşil bir yağmur sonra...
   Yağıyor yeşil.

   En uzak, o adsız ve kimselersiz,
   O yitik yıldızda duyuyor musun?
   Bir stradivarius inler kendi kendine,
   Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
   Önce bendim diyor ve sonra benim...
   Ölümsüz, güzel ve çetin.
   Ezgisidir dolaşan bütün evreni,
   Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
   Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
   Kendi rüzgarıyla vurgun...
   Sarıyor yeşil.

   Rüya, bütün çektigimiz.
   Rüya kahrım, rüya zindan.
   Nasıl da yılları buldu,
   Bir mısra boyu maceram...
   Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
   Bilmezler nasıl sevdik,
   İki yitik hasret,
   İki parça can.
   Çatladı yüreği çakmaktaşının,
   Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
   Çağlardır boğulmuş bir su...
   Ağıyor yeşil.

   Yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
   Susmuş bütün namlular...
   Susmuş dağ,
   Susmuş deniz.
   Dünya mışıl mışıl,
   Uykular derin,
   Yılan su getirir yavru serçeye,
   Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş,
   Memeleri bereketli ve serin...
   Sağıyor yeşil.

   Aydım yarı gecede,
   Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,      
   Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
   Ama hançer taşı sanki
   Koca Kartaca!
   Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
   Bak nasıl alıyor, yigit,
   Binlerce yıl da sonra
   Alıyor yesil.

   Vurur dağın doruğundan
   Atmacamın çalkara,
   Yalın gölgesi.
   Kuş vurmaz, tavşan almaz,
   Ama aç, azgın
   Köpek balıklarıydı parçaladığı
   Bak, Tiber saygılı, suskun.
   Bak nilüfer dizisi zinciri.
   Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
   Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
   Ve ilk gerillası Spartakus'un.
   Susuyor yeşil.

   Sus, kimseler duymasın,
   Duymasın, ölürüm ha.
   Aymışam yarı gece,
   Seni bulmuşam sonra.
   Seni, kaburgamın altın parçası.
   Seni, dişlerinde elma kokusu.
   Bir daha hangi ana doğurur bizi?

   Ruhum...
   Mısra çekiyorum, haberin olsun.
   Çarşılarin en küçük meyhanesi bu,
   Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
   Derimizin altında o olüm namussuzu...
   Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor.
   İlktir dost elinin hançersizliği...
   Ağlıyor yeşil.
   
                            Ahmed ARİF

18 Haziran 2012 Pazartesi

Mornie Menel / Hayatı İstediğin Gibi Yaşa


Hayatı İstediğin Gibi Yaşa


Her zaman bir kitabın sonuna yaklaşır gibi yaşa
Lunaparkta kaybolmuş gibi yaşa
Oyuncak dükkanında kaybolmuş çocuğun iştahıyla yaşa
Kaybolmuşluğu unut, etrafına bak!
Yüzmek gibi yaşa, boğulmak gibi değil
Uçmak gibi yaşa, düşmek gibi değil
Kuş sesleriyle bir ağacın gölgesinde uzanır gibi yaşa
Kaşık kaşık çikolata yeyip ellerini beyaz tişörtüne silen çocuk gibi yaşa
Saatlere bakmadan yaşa
Beklemeden yaşa
Yorulmadan yaşa
Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır,
Senin de bir hayalin olsun.
Öyle yaşa işte!
Boynu bükük soru işaretlerini boş ver. 
Dik ünlemlerin var.
Noktaları at çöpe, kucak dolusu virgül getirdim sana.
Tanrı'nın sana uzattığı beyaz kağıdı geri çevirme...
Yani diyorum ki:
Yaşa da,
Nasıl yaşarsan yaşa !..


Mornie Menel

17 Haziran 2012 Pazar

Can Yücel / Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim


Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim 


Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çırpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.


Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.


Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,
Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.


En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.


 Can Yücel

CAN YÜCEL / Dostlar ırmak gibidir

Dostlar ırmak gibidir


Dostlar ırmak gibidir.
Kiminin suyu az kiminin çok..
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya.

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı...
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi
Daldıkça anlarsınız daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz.
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde görüntüsünde tatlı bir durgunluk.


İnsanlar vardır; çeşit çeşit tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli incelemeli doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan insan olmalı...

İnsanlar vardır; berrak pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir her davranışı candan...

CAN YÜCEL

16 Haziran 2012 Cumartesi

Ataol Behramoğlu / İNSANLAR

İNSANLAR


İnsanlar da ülkelere benziyor.
Sınırları var,
Yüzölçümleri,
Yasaları var…
Bayrakları, ilkeleri…

Kimi dağlık bir arazidir.
Kimi kıraç,
Kimi bereketli,
Kimi dardır…
Kimi engin gözalabildiğince,
Kiminin sınırlarından , sıkı pasaport denetimiyle girilebilir.
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri…

Sonuçta ne küçümse insanları kızım !
Ne de önemse gereğinden çok…

Ama anlamaya çalış;
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri…

Ataol Behramoğlu

Özdemir ASAF / İSTİYORUM

İSTİYORUM
Rüzgar mı dedim...
İsterim ki saçların dağılsın.
Gece mi dedim.
Hemen düşüncelere dalmalısın.
Aşk der demez
Kalbin hızlı çarpmalı.
Sabah, dememe kalmadan
Uyanmalısın.

Özdemir ASAF

14 Haziran 2012 Perşembe

Ömer Hayyam / Aşk bir beladır, ama Tanrı ’dan gelme


Aşk bir beladır, ama Tanrı ’dan gelme; 
Halk neden karşı kor Tanrı emrine? 
Bize her şeyi yaptıran kendi madem, 
Kulu sorguya çekmenin alemi ne?


 - Şu olan biten var ya, boş ver ona 
Taş yağsın isterse, çok sürmez 
Dakka şaşma, dakka yaşamaya bak 
Ne geçmişi düşün, ne gelecekten kork.


Ömer Hayyam

13 Haziran 2012 Çarşamba

Aşık Ruhsatî / TAŞLAMA

TAŞLAMA


DÜNYANIN GİDİŞİ BELLİ DEĞİL


Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil dert belli değil

Fark eyledik âhir vaktin yettiğin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeten soyar gücü yettiğin
Papak belli değil Kürt belli değil

Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti su baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil

Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan
Harâba yüz tuttu bezm-i gül-istan
Yayla belli değil yurt belli değil

Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor
Aşık Ruhsat dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil



Aşık Ruhsatî

Aziz Nesin / DAR DÜNYA

DAR DÜNYA

Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım


Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
Kafam beynime
Ah şakaklarım
Çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım

Aziz Nesin

12 Haziran 2012 Salı

Ömer HAYYAM / Bu dünya iki kapılı bir han

Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan.
Tanınmadan yaşamak en iyisi:
Elinde olsa da hiç doğmasan.

Ömer HAYYAM

11 Haziran 2012 Pazartesi

Nuri Can / Ne Giysek Yakışmıyor Hüzünden Başka


1 Ne Giysek Yakışmıyor Hüzünden Başka
Yüzümüzü sulara bıraktık
hayallerimizi sıvası dökülmüş duvarlara
sardıkça yangınlar içimizi
yoksul bir yaşamın cenderesinde
yaralarımız üşüdü...
Önce miydi, sonra mıydı,
kar mıydı?
yağmur muydu?
bilemedik?
üşüdükçe içimize çöktü sis...

Hep sancısını çektik kahreden hayatın
ne giysek yakışmıyor hüzünden başka
eğilip bakmaya korktuğumuz,
sahipsiz mezarlara döndü içimiz.
her akşam tanımadığımız bir hicran
görmediğimiz bir ıstırap çaldı kapımızı...

Kalbimizi bir vefasız,
ömrümüzü bir hayırsız aldı
hayatın çıkmazında hep teselli aradık
buruk gülümsemeler dindirebilir mi hüznü ah! Can?
kime ne verebiliriz ki,
gönül mü?
ömür mü?
can mı?
mal mı?
yok, yok yüreğimizden başka servetimiz

Her baktığımız göz yuttu gönlümüzü
hançerini sapladı her tuttuğumuz el
hangi adaya sığınsak ihanet kokuyor.
nereye gidebiliriz ki ah! Can,
yüreğimizden başka
sokaklar çıkmaz sokak ömrümüzde,
kahretsin...

Çıktığımız her yolculukta
düştüğümüz her kalabalıkta
ıssız bir kıyıda üşüdü ömrümüz
yetim bir ruh, nemli gözlerle
her gece sarılıp bir hayale,
yalnızlığımızı alıp bastık bağrımıza...

kırgındık mevsimlerin koynunda, yaralıydık
acılarla yattık, acılarla kalktık,
bir ömür acılara acılar kattık
kurudu gözpınarlarımız,
karanlığı siper edip gözlerimize
yüreğimizle ağladık.

Kimsesiz bir çocuğun yüreğine çizip resimlerimizi
kayıp mezarlara gömdük,
yüzümüze siper ettiğimiz gülüşleri
ve yükleyip sevdalı bir kuşun kanadına anılarımızı
ardında el açıp aşka ve acıya ağladık...

Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi,
gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk...
gökyüzünü doldurup soluğumuza
isyanımızı kilometrelere zincirleyip
kayıp bir vadide idam ettik geçmişimizi...

Gidenler dönmedi ah! Can
solgun bir güz bahçesi renginde,
boynu bükülü gelincikler gibi kaldık
yaralı uçurumları birer birer koşarak
boş yere yollara baktık, türküler yaktık
kurudu gözpınarlarımız, yüreğimizle ağladık.

Yaralı bir ülkeyiz şimdi, terkedilmiş bir şehir
nehir nehir acılar damlıyor bedenimize
önümüzde dağ dağ uçurumlar
ardımızda ölümün ayak sesleri
nasılda acıyor hayatımız ahh! Can

Gurbet ki, kahreden yanımız
acılara gömdüğümüz isyanımız
derdimizi kime nasıl anlatırız,
kimimiz var ki,
lime lime yüreğimiz,
ilmik ilmik gözyaşlarımızdan başka… 


Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı
gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize...
buruk gülümsemeler dindire bilir mi hüznü ah! Can?
kime ne anlatabiliriz ki,
ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi....

Nuri CAN 

Nuri CAN / Sustum!


1 Sustum!

Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen.
A.H.İzgören






Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı


Herkesin konuştuğu bir dünyada
ben sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...


Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor...


Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin...
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum! ..


Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!


Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor...


Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor...


Sustum!
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor


Ne zaman
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı
saçlarını koklasam rüzgarların
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
kimse silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor


Sustum!
sustu benimle sarı sabır,
sustu hasret, sustu zaman
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor


Sustum!
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudağımdaki şiir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben


Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor


Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor


sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...


Nuri CAN

10 Haziran 2012 Pazar

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA / Mustafa Kemal'in Kağnısı

Mustafa Kemal'in Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla,
Herbir heceden heceden.


Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik,
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola, önceden önceden.


Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
.Kocabaş çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanısıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden.


İriydi, Elif, kuvvetliydi kağnı başında,
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim,
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını yeşilini kapmıştı, getirmişti
Niceden niceden.


Durdu birden bire Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok! Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti, geçti, gacır gucur.
Nasıl durur Mustafa Kemal'in Kağnısı,
Kahroldu Elifcik düşünceden düşünceden.


Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni
Geçer, götürür ana, çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere iyceden iyceden.


Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar,
Örtüldü gözleri, örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal'in Kağnısı bacım.
Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifcik,
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA 

Cahit Külebi / SİVAS YOLLARINDA


SİVAS YOLLARINDA

Sıvas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sıvas yollarında geceleri.

Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne, sevdayla dolar taşar gönüller,
Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi
El ayak şişer.
Sıvas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider.

Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider
Toz duman içinde,
Şavkı vurur yollara,
Arabalar dağılır şoförler söver,
Sıvas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider.

Cahit Külebi

Ömer Hayyam / Yaşamanı akla uydurman gerekir

Yaşamanı akla uydurman gerekir,
Ama bilmezsin akla uygun olan nedir;
Bereket eli çabuktur Zaman Usta'nın,
Başına vura vura sana da öğretir. 


Ömer Hayyam

9 Haziran 2012 Cumartesi

Ataol Behramoğlu / KARA BİR RÜZGÂR


KARA BİR RÜZGÂR


Kara bir rüzgârdı üstünde bir yurdun,
Kara bir vicdan, kapkara.
Esip durdu hışım gibi, taun gibi;
Akla düşman, aydınlığa.


Kara bir rüzgârdı, kötücül, zalim,
Daha doğmadan söndüren tomurcuğu.
Genç kızın ergenlik düşüne düşman,
Bebek bakışındaki meraka.


Kara bir rüzgârdı, kara kalpli,
Mağaralarda beslenmişti,
Yarasalardan esinlenmişti,
Nefretle bilenmişti, hınçla.


Kara bir rüzgârdı, geçtiği her yerde
Zehirliyordu iyi ve canlı ne varsa;
Aydınlık uç vermesin diye
O topraklarda bir daha.


Kara bir rüzgârdı, hiçbir şey
Daha ölümcül olamazdı ondan;
İnsanın sapkınlığıydı çünkü;
İnsan görünümlü, insana düşman.


Kara bir rüzgârdı, zifir kara,
Uçurum gibi açılmıştı ağzı;
Esti üzerinde toplulukların,
Boyun eğmiş, yazgıya razı.


Kara bir rüzgârdı, can alıcı,
Yedeğinde cellatlar, mezbahalar, cezaevleri;
Buyruğunda kara büyü, kara ruh, kararmış adalet,
Elinde ölüm terazisi, cinayet kılıcı.


Kara bir rüzgârdı, esmekte hâlâ,
Karanlık saçarak, kötülük ve riya;
Gömmek için iskelet elleriyle
Bir ülkeyi dönüşsüz karanlığa.


Ataol Behramoğlu - 14 Ocak 2012
Ne sen beni anlıyorsun,
Ne de ben.
Ne ben anlatabiliyorum,
Ne de sen.
Besbelli, bitecek..

AZİZ NESİN

8 Haziran 2012 Cuma

Metin Altıok / Kanadı Kırık Bir Akşam


Kanadı Kırık Bir Akşam


Gün bitti lambayı hazırla;
Işık kalmadı girecek odamıza
Çek perdeleri sevdiceğim;
Kanadı kırık bir akşam
Zonkluyor durmadan dışarda.


Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla


Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa,
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.


Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla


Gün bitti sevdiceğim;
Geriye kalan posa.
Bu serin güz akşamında
Geç otur karşıma sessizce,
Devam et ördüğün hırkaya.


Metin Altıok

Bekir Sıtkı Erdoğan / KARA GÖZLÜM EFKARLANMA GÜL GAYRİ


KARA GÖZLÜM EFKARLANMA GÜL GAYRİ


Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri! 
İbibikler, öter ötmez ordayım. 
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri! ' 
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. 


Ah çekerim resmine her bakışta! 
Bir mahzunluk var o boyun büküşte. 
Emin ol ki, her sigara yakışta, 
Sanki, duman tüter tütmez ordayım... 


Mor dağlara, karargahlar kurulur; 
Eteğinde bölük bölük durulur... 
On dakika istirahat verilir; 
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım!.. 


Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde; 
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda! 
Akşam olur, tepelerin ardında, 
Daha güneş batar batmaz ordayım... 


Aramıza dağlar girmiş koskoca! 
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce... 
Bir gün değil, beş gün değil, her gece, 
Yatağıma yatar yatmaz ordayım... 


Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı, 
İki aşık, senelerdir bekleşti... 
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı; 
Vatan borcu biter bitmez ordayım!


Bekir Sıtkı Erdoğan