30 Ocak 2012 Pazartesi

Can YÜCEL / Erkek deniz ise

Erkek deniz ise
Kadın gemi;
Erkek kaptan ise
Kadın rota;
Erkek kalem ise
Kadın satır;
Erkek fidan ise
Kadın meyve;
Erkek yolcu ise
Kadın yol;
Erkek okul ise
Kadın öğretmen
Erkek bulut ise
Kadın yağmur;
Erkek şiir ise
Kadın ilham;
Erkek çıra ise
Kadın ateş gibidir!..

Can YÜCEL

Can Yücel / Siz Hiç Böyle Sevdiniz mi?

Siz Hiç Böyle Sevdiniz mi?

Aslında hiç kimse sevmedi,

Bir ben sevdim seni...
Severmiş gibi değil,
Kana kana sevdim seni.
Tıka basa sevdim...
Dolu dolu sevdim...
Aslında kimse sevmedi seni,
Sevmekten çekindi
Oysa ben;Yana yana sevdim seni...
Bile bile sevdim...
Aklımdan zorun var gibi,
Aklıma silah dayanmışcasına,
Mecburmuş gibi,
Ve başka çarem yokmuşcasına,
Bir ben sevdim seni...
Aslında bir sen sevmedin beni,
Herkesi sevdiğin gibi...

Can Yücel

28 Ocak 2012 Cumartesi

Metin ELOĞLU / Düşünmeye alışın

Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış;
Ama size kalacak.
Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini;
Ama siz bileceksiniz.
Şöyle sizinle beraber üç beş kişi;
Öte yanı kördöğüşü.
Bir gün yaşamışsınız, ömrünüzde bereket;
Akşam olmuş kendiliğinden;
Bir konağınız var dayalı döşeli;
Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz;

Kadehte kuş sütü var, tabakta minare gölgesi...
Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene;
Eklediniz mi?
Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be!
Güzeldir tabii...

Şimdi de bir oda düşünün bakalım:
Halı, kilim hakgetire.
Ekmeğin, katığın lafı hiç edilmesin,
Otu ocağı bir kalem geçin;
Beş kişi uzanmış bir sedire,
Basıyorlar küfürü;
Kime?
Ne bileyim ben, kime...
Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi ne mi?
Ne olacak: Memleketin derdi.
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?

Ha şöyle,
Düşünmeye alışın.

Metin ELOĞLU

Nazım Hikmet / Kimi der ki kadın

Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
harman yerinde dokuz zilli
köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek,
Ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım
Yavrum, annem, Kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet Ran

27 Ocak 2012 Cuma

Orhan Veli / KİTABE-İ SENGİ MEZAR

 KİTABE-İ SENGİ MEZAR I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye


KİTABE-İ SENGİ MEZAR II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

Orhan Veli

25 Ocak 2012 Çarşamba

Aziz Nesin / Ya zamanından çok erken gelirim

Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi!
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi.

Mutluluğa hep geç kalırım.
Hep erken giderim mutsuzluğa.
Ya her şey bitmiştir çoktan,
Ya hiçbir şey başlamamış.

Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken,sevgiye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim,
Sevgiye on kala ölüme beş!

Aziz NESİN
Söz verdiğimiz yerde buluştuk!
söz verdiğimiz zamanda değil!
ben yirmi yıl erken gelip bekledim!
sen geldin yirmi yıl geç!
ben seni beklemekten yaşlıyım!
sense beklettiğin için genç!

Aziz NESİN

Zülfü Livaneli / Yüce dağlar başında mı

Yüce dağlar başında mı
Zemherinin kışında mı
Şu gönlümün bir umudu
Gözlerimin yaşında mı

Kırılsa da kanadımız

Asiye çıksa adımız
Duyan duysun bilen bilsin
Böyledir bizim sevdamız

Zülfü Livaneli

S. Ali / Döndüm daldan kopan kuru yaprağa

Döndüm daldan kopan kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan ırağa
Yarin çıplak ayağına sür beni
Leylim ley leylim ley

Sabahattin Ali / Z. Livaneli

Aziz Nesin / Bu müze var ya

Bu müze var ya bu müze
Seninle gezerken güzel
Kimseler yoksa salonda
Seni öpmek en güzel

Bu rakı var ya bu rakı
Seninle içerken güzel
Kimler olursa olsun varsın
Rakılı ağzından öpmek en güzel

İşte bu dünya var ya bu dünya
Seninle yaşarken güzel
Sen varsın ya sen
Ancak benimleysen güzel

Aziz Nesin

23 Ocak 2012 Pazartesi

Mevlana / Herkesin bir derdi var

Herkesin bir derdi var;
Her derdin bir acısı..
Acılarım katlanılmaz değil ama,
Bir de tuz basanı var...

Mevlâna

Refik DURBAŞ / Elim sanata düşer usta

Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?

Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?

Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?

Refik DURBAŞ

Ömer HAYYAM / Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin

Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede , manastırda eremezsin
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin cehennemin üstündesin.

ÖMER HAYYAM

Yılmaz Güney / Bana bir şeyler söyle

Bana kendi dilinden bir şarkı söyle
Kimin adına olursa olsun
Yeter ki çığlığın... senin olsun
Sesine dökülsün isyanın
Sesin sel olsun bağırsın

Bana bir şeyler söyle

Ama kendi dilinden olsun
Belki anlamam dediğini
Ama senin dilinden olsun

Yılmaz Güney

21 Ocak 2012 Cumartesi

Talip APAYDIN / Karanlığın Kuvveti

(Talip APAYDIN'IN 1967 yılında yayımlanan ''Karanlığın
Kuvveti'' adli kitabında yer alan anısı)


İşte öykü:

Kurban bayramı tam kışın ortasına rastlıyordu.
O günler bir soğuktu, bir soğuktu...
Kar, fırtına, tipi... Eskişehir ortalarında papaz
harmanı savruluyordu. Göz gözü görmüyordu
dışarılarda. Sular donmuştu hep.
Seydi Suyu iri buz parçaları akıtıyordu. Santral
kanalı kapandığından, elektriklerimiz kaç gündür
doğru dürüst yanmıyordu. Akşam seminerlerinde kitap
okuyamıyorduk, ders çalışamıyorduk. Lambalar
ikide bir usulca sönüveriyordu. Dersliklerimizde
pelerinlerimizle oturuyorduk da, gene de ısınamıyorduk.
Musluklarımızdan su akmıyordu. Ellerimizi yüzlerimizi
yıkamak için dere kıyısına gidiyorduk. İçme suyumuz yoktu.
Üç gün bayram iznimiz vardı, ama bu soğukta nereye
gidecektik? Köyü yakın olanlar gitti ancak. Bayram
sabahı kampana çaldı. Dışarıda toplanılacak dediler.
Başımızı gözümüzü sararak, büzülerek çıktık.
Müdürümüz Rauf İnan merdivende bizi bekliyordu.
Üstünde palto bile yoktu. Ellerini arkasına
bağlamıştı. Boz urbaları içinde, yağsız çehresiyle
bir heykel gibiydi. Savrulan karlardan gözlerini
kırpıştırıyordu.

O halini görünce usulca pelerinlerimizin yakalarını
indirdik. Ellerimizi cebimizden çıkardık.
"Arkadaşlar !" diye başladı. Bir canlıydı sesi, bir
heybetliydi. Önce yılgınlık psikolojisinin zararlarını
anlattı. Korkan insanın muhakkak yenileceğini ve
korktuğuna uğrayacağını söyledi. Bu hava soğuk evet,
fakat siz isterseniz üşümezsiniz, dedi. Olduğumuz yerde
birkaç kez sıçramamızı ve kuvvetli tepinmemizi istedi.
Dediğini yaptık. Birden ısınmıştık sanki. Hoşumuza gitmişti.
Bugün bayram, dedi. Şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz.
Sonra yapacağımız iki iş var: Ya tekrar içeri girip
sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu
üç günü böyle faydasız, hatta zararlı geçirmek, can
sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek.
Yahut da kazmayı, küreği alıp, santral kanalını
temizlemeye gitmek.
Emin olun gidenler, kalanlar kadar üşümeyecektir.
Çünkü inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne
sıcakta yanar.
O; yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde
her türlü
güçlüğün üstüne çıkmıştır... Onu hiçbir
karşı kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan
yaptığı işin gereğine inansın.
-Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum,
dedi. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak.
Elektrik yanınca okulun işleri yoluna girecek. Kitap
okuyabileceksiniz, ders çalışabileceksiniz. Sularınız
akacak, yıkanabileceksiniz.
Size şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz
bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün
başlayacaktır. Şimdilik bize düşen milletçe
çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır:
"Bayramlarda çalışırız bayramlar için".
Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler gelsin.
Heyecanlanmıştık, üşümemiz geçmişti.
Hepimiz geleceğiz! diye bağırmıştık.
Bayramda çalışırız bayramlar için!
Bayramda çalışırız bayramlar için!
Altı yüz kişi böyle bağırdık. Sonra da kazma
kürekleri koyduğumuz işliğe doğru bir koşuşma
başladı. İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru
saldırması belki sadece savaşlarda görülür.. Santral
havuzundan başlayarak onar metre arayla su kanalına dizildik.
Çıplak Hamidiye Ovası ayaz. Kırıkkız Dağı'ndan
doğru zehir gibi bir rüzgâr esiyor. Pelerinlerimizin
etekleri uçuşuyor. Kazmayı vurdukça yüzlerimize buz
parçaları fırlıyor. Bazı yerlerde kar her yeri
doldurmuş, kanal dümdüz olmuş. Nereyi kazacağız belli
değil. Müdürümüz, öğretmenlerimiz başımızda dört
dönüyorlar. Bir o yana koşuyorlar, bir bu yana. Öyle
çalışıyoruz ki, boyunlarımızdan buğu çıkıyor.
Bazen adam boyunda buz parçalarını elleyip çıkarıyoruz
kıyıya. Kimisi bağırıyor, kimisi kazmalara tempo
tutuyor. Bir gürültü gidiyor kanal boyunca.
Yeşilyurt köylüleri evlerinin önüne çıkmış, bize
bakıyorlar. Böyle çalışmamıza alışkınlar ama bayram
günü, bu soğukta nasıl donmadığımıza
şaşıyorlar. Yeşilyurtlu arkadaşımız Azmi, köyü
yakın olduğu için izinli ya! Bize evlerden bazlama ekmek
taşıyor. Köylü ekmeğini özlemişiz, aramızda
kapışıyoruz. Yukarılardan, aşağılardan ikide bir
sesler yükseliyor:
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
Koca ova çınlıyor. Taa uzaktan Hamidiye'nin,
Mesudiye'nin köpekleri ürüyorlar. Bu kış günü böyle
seslere anlam veremiyorlar herhalde. Ayaz ovanın
ıssızlığı yırtılıyor.
O gün o kanalın yarı yerini açtık. Bir buçuk metre
derinliğinde, uzun, derin bir çukur karları yara yara
gitti. Ertesi gün taa bende kadar tamamladık. Sonra
merasimle suyu saldık. Nazlı bir gelin getirir gibi
önünden ardından yürüyerek, türküler marşlar söyleyerek
getirdik ve geç zamanda, santral havuzuna döndük, sonra
bir baktık, okulumuzun balkonuna çakılı
"Ç K E" yandı... ( Çifteler Köyü Enstitüsü ).
O zamanki sevincimizi nasıl anlatmalı? Üşümüş
ellerimiz alkıştan ısındı. "Yaşa var ol" seslerimiz
ufukları kapattı. Dünyanın en içten gelen, en coşkun
bayramı oldu belki. Hiç unutmam bir arkadaşımız kendi
ellerini öpüyordu. "Aferin ulan eller, diyordu, bu
elektriğin yanmasında senin de hissen var, yaşasın."
Sevinçten gözlerimiz yaşarmıştı. Müdürümüz bir
tümseğe çıktı. Birkaç kelimeyle başarımızı tebrik
etti. Her nokta koyuşta "sağool!" diye bağırıyorduk..
- Şimdi, dedi, depomuza su dolacak, banyoyu yakacağız.
Yıkanın ve çalışıp başarmış insanların huzuru
içinde uyuyun. İşte gördünüz, inanarak çalışan
yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam
edersek, biz Türkiye'yi de yükseltebiliriz!
- Yükselteceğiz!, diye bağırdık.
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
İçeri girdik, musluklardan şarıl şarıl sular
akıyordu. Birbirimizi tebrik ediyorduk
Unutulmaz bir bayramdı.

İlhan Berk / Görücü usulü bir aşk

Görücü usulü bir aşk istiyorum,
Görünce göresim gelsin,
Görmeyince ölesim...

İlhan Berk

Oktay Rifat / Ağzımın tadı yoksa

Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum!

Oktay Rifat HOROZCU

Şeyh Edebali / Ey Oğul

Ey Oğul, Beysin!..
Bundan Gayrı Öfke Bize; Gönül Almak Sana
Suçlamak Bize; Katlanmak Sana
Acizlik Bize; Hoş Görmek Sana
Kem Göz, Şom Ağız Bize; Bağışlamak Sana
Üşengeçlik Bize, Gayretlendirmek Sana
Bölmek Bize, Bütünlemek Sana
Çatışma, Geçimsizlik, Anlaşmazlık Bize; Adalet Sana Düşer
Ey Oğul, Beysin... Güçlüsün, Kuvvetlisin, Akıllısın, Kelamlısın
Ancak, Bunları Nerede Ve Nasıl Kullanacağını Bilmezsen;
Öfken Ve Nefsin Bir Olup Aklını Yener
Sabretmesini Bil, Vaktinden Önce Çiçek Açmaz
Açık Sözlü Ol, Her Sözü De Üstüne Alma
Sevildiğin Yere Sık Gidip Gelme
Ananı, Atanı Say :Bilesin Ki; Bereket Büyüklerle Beraberdir
Oğul Üç Kişiye Acı;
Cahiller İçindeki Alime,
Zengin İken Fakir Düşene,
Hatırlı İken İtibarını Kaybedene...
Şunu Da Unutma! İnsanı Yaşat Ki, Devlet Yaşasın...
Ey Oğul! Yaşça, Bilgice Senden Büyük Olabiliriz.
Ama Sen Bey’sin :Biz Senin Yanında, Senin Emrindeyiz...
Bunu Bilesin... Lakin Unutma!
Yüksekte Yer Tutanlar Aşağıdakiler Kadar Emniyette Değildir...
Haklı Olduğuna İnanıyorsan Mücadeleden Korkma:
Yılgınlık Gösterme...
Bilesin Ki! Atın İyisine Doru, Yiğidin İyisine Deli Derler!
Yolun Uzun, İşin Çetin, Yükün Ağırdır...
Allah Yardımcın Olsun.

Şeyh Edebali (1299)

19 Ocak 2012 Perşembe

Cemal Safi / Yakışmıyor

Yakışmıyor cepheyi terk edişin,
Mert dayanır, namert kaçar sevdiğim.
Fazla sürmez hatanı fark edişin,
Hasret eken, hüsran biçer sevdiğim.

cemal safi

Nazım HİKMET / Türküler

Türküler

İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
... daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri,
beni bahtiyar etmedi türküler kadar…

Nazım HİKMET

Çocukların bir masala kandığı gibi / Ali Ekber Eren

Çocukların bir masala kandığı gibi
Ben de senin sözlerine kanmışım
Güneşin yeryüzünü yaktığı gibi
Ben de senin gözlerinde yanmışım

Gel bulut ol, yağ da biraz ıslandır
Al başımı dizlerine yaslandır
Delirmişim sev de beni uslandır
Ben aklımı gözlerine takmışım

Geceme ay, gündüzüme biraz güneş sal
Gururunla yaşam olur sen hep böyle kal
Sermayem sevgimdir canım, onu da sen al
Ben de seni şu yüreğime salmışım
Ben aklımı gözlerine takmışım...

Ali Ekber Eren

Ömer HAYYAM / Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok

Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmis, hiçbir şey bildiğim yok.
Ömer HAYYAM

18 Ocak 2012 Çarşamba

İncecikti, gül dalıydı / Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

İncecikti, gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım kurudu.

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

Yedi yıldır uğramadım yurduma / Sabahattin ALİ

Yedi yıldır uğramadım yurduma
Dert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardıma
Kula değil yüreğine sor beni

Sabahattin ALİ

Senin dudakların pembe / Cahit Külebi

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

Cahit Külebi

Selam olsun / lkü Tamer

 SELAM OLSUN

Selam olsun dağa taşa
Yaranlara selam olsun
Ormandaki kurda kuşa
Cerenlere selam olsun

Dünya üstü kara zindan
Boynumuzda yağlı urgan
Yolculardan hancılardan
Soranlara selam olsun

Ölüm canın has yoldaşı
Diken gülün gönüldeşi
Kar altında deniz düşü
Kuranlara selam olsun

Kağıdımız çaput bizim
Kefenimiz bulut bizim
Mesleğimiz umut bizim
Kıranlara selam olsun

Ülkü Tamer