31 Ağustos 2013 Cumartesi

Adnan ÇAKMAKÇIOĞLU / BİR DÜNYA BIRAKIN

BİR DÜNYA BIRAKIN

Bir vatan bırakın biz çocuklara
Islanmış olmasın göz yaşlarıyla
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar

Bir bahçe bırakın biz çocuklara
Göklerde yer açın uçurtmalara
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar

Bir barış bırakın biz çocuklara
Uzansın şarkımız güneşe ve aya
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar

Bir dünya bırakın biz çocuklara
Yazalım üstüne “sevgili dünya”
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar

Adnan ÇAKMAKÇIOĞLU

Melih Cevdet Anday / OLSUN DA GÖR

OLSUN DA GÖR 
  
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör 
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör 
Seyreyle gülü bülbülü 
Çifter çifter aylar gökyüzünde 
Her gece ayın on dördü 

Kuşlar geçecek damların üstünden  
Kuşlar konacak dallara 
Kanat seslerini duyup uyanırlarsa 
Gene kuşlarla uyusun çocuklar 
Olanı biteni anlatma. 

Hiç görmediğim şey bu 
Kurdun gözü yılmış sürüden 
Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak 
Ağulu bitkilere dolanmış salkım 
Güneşten yağmur boşanacak 

Yetsin demir çağının beyliği 
Yeni bir gün başlıyor demek 
Yeryüzünde korkusuz yaşamak 
İki milyar kişiye bir dünya 
İki milyar kişiye iki milyar ekmek 

Yazık olur bu düş yarı kalırsa 
Barış günü insan hakkı yenirse 
Köroğlu' nun sözü dinlenmelidir 
Sivas ilinin Banaz  köyünden 
Pir Sultan Abdal dirilmelidir 

Ah günüm yetse görmeye seni 
Seni övmeye gücüm yetse 
Barış çağı altın çağ 
Son ozanı ben olayım bu özlemin 
Bu özlem bitse 

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör 
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör 
Seyreyle deli ozanı 
Baştan başa sevda, baştan başa tutku 
Dili baldan tatlı 

Melih Cevdet Anday

30 Ağustos 2013 Cuma

Ömer Hayyam / Gören göze güzel, çirkin hepsi bir

Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir

Ömer Hayyam

Ömer Hayyam / Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki

Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,
Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi;
Biri iyinin kötünün aslını bilir,
Öteki ne dünyayı bilir, ne kendini

Ömer Hayyam

M.Turan Tekdoğan / 30 AĞUSTOSLAR VE ONLAR

30 AĞUSTOSLAR VE  ONLAR              

Kimileri birer  birer
                                                                      Kimileri de                                                                          
Hep birlikte 
Gittiler.
Ne ''HOŞÇAKALIN''dediler
Ne de bir el ettiler.
Gençtiler,yiğittiler
Ne gözyaşı döktüler 
Ne ''AH !'' ne ''OH !''deyip
İnlediler.
Ama taa derinlerinden
Bir ağıt ya da dua  mırıldandılar.
O N L A R ;
Sarıkamıştılar, Balkanlardılar,
Anafartalardılar, Sakarya, Dumlupınarlardılar.
O N L A R ;
Her savaşta, her barışta, her yarışta 
Vardılar.
Gittiler ve hiç ardlarına 
Bakmadılar.

Ama ben,
Düşlerimde gördüm:
Bakışlarında bir hüzün,
Dudaklarında  bir sitem  vardı.
O N L A R ;
Unutturulmak istenen  kahramanlardı.
O N L A R ;
Bir papatya, bir menekşe ,
Bir kır çiçeği gibi
Bu topraklarda
Umutlarıyla bittiler.
Ve de ;
Bu sular, bu hava, bu topraklar için
Umutlarıyla
Birer birer
Ya da
Hep birlikte yittiler.
Ben düşlerimde gördüm:
Küsmüş değildiler
Ama ;unutulacaklarını
Daha o zamanlar hissetmiştiler.
Belki de bu nedenle;
Ne bir el ettiler
Ne de hoşça kalın dediler.
Bazıları birer birer,
Bazıları hep birlikte 
Gittiler.
Gençtiler, yiğittiler, merttiler.
Ama asla nankör değildiler,
Kendilerini hep bildiler.
Şehitlik mertebesine
Eriştikleri için
Tanrı'ya  şükrettiler.
O N L A R ;
Yiğittiler, gençtiler, merttiler
Ve ;
Gittiler.      
 
                      M.Turan Tekdoğan
                   Öğretmen  Emeklisi

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Sabahattin Ali / Hasan Boğuldu

Hasan Boğuldu şiiri

Uzaklardan sesin aldım
Çevreni derede buldum
Nereye gittiğin bildim
Hasanım arkandan geldim

Sarı kahküllü, dal boylum;
Saz benizli, ayva tüylüm;
Tatlı sözlüm, melek huylum;
Hasanım arkandan geldim.

Köyden, obadan kovulan,
Duru sularda boğulan,
Toz köpük olup dağılan
Hasanım arkandan geldim.

Sarp dağlara getirdiğim,
Kavuşmadan yitirdiğim,
Ak kefensiz yatırdığım
Hasanım arkandan geldim.

Emine'yi yaslı eden,
Kerem olup Aslı eden,
Dağı taşı sesli eden
Hasanım arkandan geldim.

Sabahattin Ali

23 Ağustos 2013 Cuma

Ataol Behramoğlu / UÇUR DİYE EY AŞK

UÇUR DİYE EY AŞK'TAN

Değerini bilmek gerekir aşkın
Ve ona kattığı değeri yılların.

Aşk ne iç geçirmektir bir bankta
Ne de el el dolaşmak mehtapta.

Gün olur kar yağar, yağmur yağar
Birlikte yaşanacak koca bir ömür var

Güzel bir şarkıya benzer aşk
Ama kolay mıdır bir şarkı yaratmak

Stepan Şçipaçyov

Çeviri : Ataol Behramoğlu

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Ömer Hayyam / Bilge, yüce varlığın seyrine dalar

Bilge, yüce varlığın seyrine dalar;
Gafil ise onda dostluk düşmanlık arar.
Deniz, deniz olduğu için dalgalanır,
Çöpe sor, hep onun içindir dalgalar.

Ömer Hayyam

Ömer Hayyam / Eyvah ki; aşksız gönül dinden sayılmaz

Eyvah ki; aşksız gönül dinden sayılmaz!
Yanmazsa aşkla o, gönülden sayılmaz!
Sevmeden geçirdiğin bir günün varsa;
O gün boşa geçmiştir, günden sayılmaz!

Ömer Hayyam

18 Ağustos 2013 Pazar

Tevfik Fikret / Sis

Sis
Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
ey bin kocadan artakalan dul kız;
güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,
sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.
Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,
İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.
Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barındırdığın insan kılıklarından
Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?

Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.
Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;
ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,
geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;
ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.
Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.
Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;
ey servilerin kara gölgelerinde birer yer
edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;
“Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları.
Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra
canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!
Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;
ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan
vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.
Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi
sembole eden harap ve sessiz evler;
ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan
kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,
ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş!
Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü
her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!
Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu
bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp
her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini
gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!
Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş
olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!
Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;
ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!
Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus;
ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu.
Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki
her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!
Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için
yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!
Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,
ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!
Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek
vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.
Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!
Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış
zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!
Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;
ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!
Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;
ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler,
hele sizler...

Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!



Tevfiz Fikret
18 Şubat 1317
 
Tevfik Fikret

Tevfik Fikret / Balıkçılar

Balıkçılar
-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader!

- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta...

- Olur;
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz...
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?

Hâlâ
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi.

- Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.

- Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?
- O gitmek istedi; 'Sen evde kal! ' diyor...
- Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem?

Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizâz-ı hâsirine
Bakıp sükût ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cûşan
Bir ihtilâc ile etrafa ra'şeler vererek
Uğulduyordu...

- Yarın yavrucak nasıl gidecek?

şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -
şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid!
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayâl-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yürü! '

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'Yürümek,
Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü! '
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor:
Kenarda üç gecelik bâr-ı intizâriyle,
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle,
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...
 
Tevfik Fikret

Tevfik Fikret / Han-ı Yağma

Han-ı Yağma
Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazr!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
 
Tevfik Fikret


*****İşte bu sofra efendiler
İşte bu sofra kan ağlayan
Can çekişen halkımızın sofrası.
Nesi var, nesi yoksa hepsi bu.
Bekler sizi efendiler bu sofra,
Nasıl da durur, nasıl da titrer karşınızda.

Aman canım, utanacak ne var efendiler?
Yiyin yutun hapur hupur, şapur şupur,
Yiyin efendiler, yiyin,
Bu iştah açan sofra sizin.
Vallahi sizin, doyuncaya kadar yiyin,
Patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin.

Bütün bu nazlı beylerindir ne varsa ortalıkta
Hasef, nesef, şeref, şatafat, oyun, düğün, konak, saray
Hepsi sizin efendiler. Konak, saray, gelin, alay,
Hepsi sizin, hepsi hazır, hepsi kolay.
Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin.

Nasıl olsa bu yoksul, bu fukara halk
Verir nesi var nesi yoksa,
Verir malını, canını, ümidini, tüm güzelliğini,
Servetini, istikbalini, sağlığını, rahatını.
İçinde kaynayan mahşeri
Verir bu memleket, verir, hiç tasalanmayın,
Hiç düşünmeyin haram mıdır yoksa helal mi.

Yiyin efendiler, yiyin, ama biraz çabuk yiyin
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak.
Yarın bi bakarsınız, sönmüş bugün çıtırdayan ocak.
Bugün mideniz hazırken, bugün çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, kucak kucak.

Götürün efendiler, götürün, bu yağma sizin,
Bu ihanet sizin, bu hıyanet sizin,
Gün sizin efendiler, şölenler, törenler sizin.

Gelin görün ki ne yapsanız, ne etseniz de
Çare yok efendiler, siz de gelir ve geçersiniz,
Gelmiş ve geçmiş efendileriniz gibi.
Çün bu memleket bizim efendiler, bu memleket bizim.
Söylemek zorunda kaldığım için özür dilerim.

Siz yine de yiyin efendiler, yiyin
Bu iştah açan sofra sizin, yiyin yiyin, yiyin yiyin..

TEVFİK FİKRET

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Ömer Hayyam / Şarap içip güzel sevmek mi daha iyi

Şarap içip güzel sevmek mi daha iyi, 
İki yüzlü softaları dinlemek mi? 
Sarhoşla aşık cehenneme gidecekse, 
Kimselerin göreceği yoktur cenneti.

Ömer Hayyam

Ömer Hayyam / Seni aramaktan dünyanın başı dertte

Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde?

Ömer Hayyam

16 Ağustos 2013 Cuma

Özdemir Asaf / LAVİNİA

LAVİNİA
Sana Gitme Demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda Kal

Sana Gitme Demeyeceğim
Yine de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinya - Lavinia

Özdemir Asaf 

Ömer Hayyam / Feleğin çarkı dönmeyecek madem muradımca,

Feleğin çarkı dönmeyecek madem muradımca, 
Gökler ha yedi kat olmuş, ha sekiz, bana ne? 
Ölüm bütün isteklerimi yok ettikten sonra 
Ha dağda kurt yemiş beni, ha mezarda karınca.

Ömer Hayyam

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Attila İLHAN / ADIM SONBAHAR

ADIM SONBAHAR

nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar

Attila İLHAN

Nazım Hikmet / DAVET

DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

Nazım Hikmet

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ömer Hayyam / Tanrı gönlünce yaratır da her şeyi

Tanrı gönlünce yaratır da her şeyi
Neden ölüme mahkum eder hepsini?
Yaptığı güzelse neden kırar atar
Çirkinse suçu kim, kime yüklemeli?

Ömer Hayyam

Aşık Korhani / SEN DEĞİL MİSİN

SEN DEĞİL MİSİN

Senin ah’ın tutmaz beni sevdiğim.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?
Diz çekip önünde boyun eğdiğim.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?

Tutsak oldum işven ile nazına.
Yüreğimi koydun aşkın közüne.
Aldanıp da el alemin sözüne.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?

Sen tükettin ömür denen varımı.
Bedenime koydun aşkın harını.
Esirgeyip karşı dağın karını.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?

Yüreğime saldın aşkın okunu.
Yel estikçe hissederim kokunu.
Atamadan ayrılığın şokunu.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?

Taşlar alıp kara bağrımı dövdüm.
Kaderim deyide boynumu eğdim.
Ben seni Ali’nin aşkıyla sevdim.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?

Çekme KORHAN’i aşkın darına.
Can dayanmaz güzel benim zarıma.
Zühre gibi sürdün aşk diyarına.
Terk edip de giden sen değil misin? / sen değil misin?

Aşık Korhani / Kanber ORHAN

Bertolt Brecht / Boşa didinmek fayda vermez

Boşa didinmek fayda vermez 
Her geçen gün daha beter dünden 
Böyle gelmiş böyle gitmez 
Sömürü zulüm devam etmez 
Kaldırmadıkça başlarımızı 
Sefaletimiz bitmez..

Elindeki bu boş tencere
Dolar mı kendi kendine
Eğer razı olursan sen
Kendi kötü kaderine
Kaldırmadıkça başlarımızı
Sefaletimiz bitmez.

Bertolt Brecht

8 Ağustos 2013 Perşembe

Abdurrahim Karakoç / Bayramlar Bayram Ola

Bayramlar Bayram Ola 

Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp 
Çocukken gördüğüm bayramlar hani? 
Mübarek elleri öpüp, koklayıp 
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi her gün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağın dar yatağında
Arife gecesi yer yatağında
Üstüme serdiğim bayramlar hani?

Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?

Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?

Abdurrahim Karakoç

İYİ BAYRAMLAR HERKESE

İYİ BAYRAMLAR HERKESE

Öyle büyük şeylerde gözümüz yok hiç,
küçük mutluluklar diliyoruz; küçücük...
Bir çocuk saflığında gülüşler,
Islanmış çimenlerin kokusu,
Çimenlerdeki çıplak ayaklar,
Bahçedeki gül ağacı, mis kokulu çiçekler,
Gıcırdayan salıncak,
Çocukken oynadığımız oyunlar tadında sımsıkı sarılışlar,
Ruhumuza dokunan şarkılar,
Akordu bozulmayan bir yaşam bestesi,
Maskelerden arınmış yüzler,
Sımsıcak kahkahalar,
Çatılmayan kaşlar,
Gün doğumları,
Hepsi bu !..

YÜREĞİNİZDE
BAYRAM SEVİNCİ EKSİK OLMASIN ...

Ömer Hayyam / Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten

Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten
Canı ayırmaya kalkarlar bedenden;
Horoz gibi tepemde testere olsa
Aklımın kafasını keser atarım ben.

Ömer Hayyam

4 Ağustos 2013 Pazar

Ahmet ERHAN / OĞUL

OĞUL
Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan


Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş

Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
Atnalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..

Ahmet ERHAN

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Ömer Hayyam / Temiz insanlar ile arkadaş ol

Temiz insanlar ile arkadaş ol;
Ham olanlardan uzak yerlere kaç;
İç, zehir verse bile bir âkil;
Cahilin şerbetini yerlere saç!...

Ömer Hayyam

Ömer Hayyam / Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma

Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler gibi:
Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.

Ömer Hayyam

Shel Silverstein / Bir kapı kaç kez çarpar

Bir kapı kaç kez çarpar ? 
Ne kadar sert kapattığına bakar.

Bir ekmekte kaç dilim var ? 
Ne kadar ince kestiğine bakar.

Bir günün içinde ne kadar iyi var ? 
Ne kadar iyi yaşadığına bakar.

Bir dostun içinde ne kadar iyilik var ? 
Ne kadar verdiğine bakar.

Shel Silverstein