16 Ekim 2012 Salı

Aziz Nesin / MUAMMA


MUAMMA
Evrende nice sır varsa, 
 Hepsinden vermiştir haber.
Kuranı yorumlayıp da; 
 Dincilerimiz böyle der.

Bilinmez ne hikmetse, 
 Hep batılı icat eder.
Bir yandan atomu çözer, 
 Bir yandan uzaya gider.

Bizde "nurlu kitap" varken, 
Niçin karanlıktır kader ?
Acep İslam uyuklarken, 
Kur’an mı okur kafirler ? 
Aziz Nesin

CEVAP !.. 
Azizim Aziz Nesin; 
Diken misin… nesin…?
Doğrucu Davut’a vekil misin!?..
Yine olmadık bir kelam etmiş;
“Bilinmez ne hikmetse; hep batılı icat eder” demişsin.
Bunca duaya rağmen; neden karanlık her yer; …
Müslüman Ümmetinden, nurunu niçin esirger…? 
Demeye getirmişsin.
*******
Ya… azizim Aziz Nesin; 
Cahil misin.. nesin...? 
Bunca icattaki imzamızı, 
Nasıl olur da görmezsin…
Takiyye kimin icadı!..Söyler misin!?..
İş cinayetleri, ölümlerin en güzeli;
Kirli savaşta ölümün adı nasip…
Fukaralık kader;
İntikamcı adalet…
Taziyede takla…
Oy için erzak torbası…
Mahkemede sehven hatası;
Ucube 444 yasası;
Daha nicesi… ama hepsi…
Hünerimiz değilse… kimin fesi!?.. 
Ya Allah… Bismillah!.. 13’ünde gelin olur inşallah!..
Aldat; 
Dayat;
Öfke; hitabette sanat; 
Dindardan, kindar yarat; 
Hikmetimden sual olmaz; 
Her şeyde vardır hayır…
Muhalifi ayır; 
Yandaşı, koru, kolla, kayır!..
Yasaları… küffarın aklı mı!?..
Ve dahi; her belaya, kazaya, musibete…açlığa;
Sıcaklığa-soğukluğa.. ve dahi belsoğukluğu, kansere, vebaya…
Kaçan kıza, hırsıza, bol kazanca, kayıba.. 
Sınavlarda torpile; çekilen kurada şansa, 
Her konuda her şeye… Dostluğa, düşmanlığa… 
Hazır metin muskalar kimin icadı!?...
--------
Ey azizim Aziz Nesin;
Bunca kelamdan sonra ; daha saydırmasana!.. 
Bilmemek ayıp değil; 
Boşa kelam etmeden; 
Ulemaya bir sorsana… 
Biz de seni deneyimli, birikimli bilirdik!.. 
Şaşırttın bizi!.. Hayret!..
Biliriz; 
Biliriz de; isteyene fazla vermeyiz!.. 
Demokrasi- Hak-hukuk, özgürlük…Çok değerli!... 
Haramdır İslamiyet’te israf,
Bol keseden verip de, israf da ettirmeyiz!.. 
----------
Şüphe yok; 
Bunca icatlarla; biz.. hepimiz; cennete de gideriz!...
Amma ve lakin;
Seni de alırlar mı…o tarafı bilmeyiz!..


Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ

9 Ekim 2012 Salı

Kızım gelecek birazdan


Kızım gelecek birazdan
Çok az vaktimiz kaldı, hala ürperiyor ve korkuyorum
Ya duramazsam ayaklarımın üzerinde?
Ya bırakıpta kendimi ağlarsam gözünün önünde?

Hayır yapamam! Bu olmamalı
Toparlanmalıyım bir an önce
Her zamanki gibi dik durmalıyım karşısında
Hem kızımı "erkekler ağlamaz, hele babalar hiç ağlamaz" diye inandırmıştım
Sürdürmeliyim o koca yalanı

Kızım gelecek birazdan yanıma
Canımın yongası, yüreğimin ta şurası
Daha şimdiden hissediyorum belimin orta yerinden kırıldığını
Çözüldüğünü dizlerimin bağını

O gelmeden kendimi toparlamalı ve alıştırma yapmalıyım
Onu gelinlik içinde görür görmez "prensesler gibi olmuşsun kızım" demeliyim
Ya da yok
"Canım yavrum, o kadar güzel olmuşsun ki seni vermekten vazgeçebilirim" demeliyim
Ya da şöyle diyeyim en iyisi
"Birisi cennetin kapılarını açık bırakmış da bu melekler güzeli buraya mı kaçmış?" desem

Ama ağlar ben bunları söylersem
Zaten o benim hep prensesim, hep melekler güzelimdi
En iyisi hiçbir şey demeden
"Hayırlı uğurlu olsun kızım, Allah başınızı bozmasın"diyeyim kestirmeden

Ama bu da çok katı olmaz mı?
Olsun, zaten kızım beni hep katı bilirdi
Bir yere gitse "neredeydin?" diye
Gittiği yerden geç gelse " kız başına bu saate kadar ne geziyorsun?" diye kızardım
O da surat asar, bazen karşılık verir giderdi karşımdan

Ama benim ona hep kızdığımı ve baskı kurduğumu düşünsede
Hiç kızmadım ben melekler güzelime
Kızamazdım, kıyamazdım

Başına bir şey gelir, incinir, korkar da yanında ben olamam diye titrerdim
Onun tırnağına taş deyse benim yüreğime kan akardı
Onun saçının teli kopsa benim yüreğim doğrulmazdı
Babaydım ben, sevdiğimi değilde hep tepkilerimi belli ederdim

Hep sevdim onu belli etmeden
Geceleri az mı izledim gizli gizli uykusunu bölmeden
Az mı dua ettim "Allah'ım alma canımı kızımın mutlulukla mürvetini görmeden"

Kızım gelecek birazdan
Daha doğrusu öpüp elimi helallik isteyecek, uçacak yuvadan
Boğazım düğüm düğüm, yüreğim iki büklüm
Keşke açabilsem de yüreğimi öpse kızım kanayan bu yaramdan
Öpse de geçse acısı her yandan

Kızım gelecek ve gidecek birazdan
Kızım gidiyorsun da yokluğuna nasıl dayanacak bu ruhsuz sandığın baban?
Ağlarsam eğer sanma ki sadece mutluluktan, hepsi ayrılıktan tomurcuğum
Hepsi ayrılıktan

Çok sevdi seni baban
Çok ağladı içinden ama gözünden yaş akmadan
Hasta olduğunda, düştüğünde, üşüdüğünde, üzüldüğünde
Katı değildim ben kızım
Sadece sana karşı hassas ve zayıf olduğumu bilme diyeydi hepsi
Yani kınalı kuzum hepsi yalandan, hepsi korkudan

Seni çok seviyorum kızım
Gidişine kan ağlasamda yine yalan söyleyeceğim sana
Mutluluktan ağlıyorum desemde halbu ki ayrılıktan
Halbu ki yokluğuna alışamayacak oluşumdan

Güle güle git diyecek kızına bu yorgun babası
Mutlulukla dolsun diyecek evi, yuvası
İncinmesin yüreğin, akmasın diyecek gözünün yaşı
Kurban olur ona babası
Desem mi ona acaba
"Hadi babası, öp de geçsin bu ayrılık acısı"
 

Fakir Baykurt / Nedir Savaş


Fakir Baykurt, 15 Mart 1995 tarihinde “Sevgili Torunlarıma, Torunlarımın Torunlarına” bir mektup yazmıştı. 
Bu mektup onun çocuklara vasiyeti gibidir. Bu mektup aynen şöyledir:
..............................................................................................................................
Fakir Baykurt 
Moerser Str. 238
D-47198 Duisburg
Telefon 020 66 – 35 234

Duisburg, 15.03. 1995

Sevgili Torunlarım,
Torunlarımın Torunları

Ben 20. yüzyılda yaşayan bir Türk yazarıyım. Şimdi 66 yaşındayım. Hayatım boyunca hem öğretmenlik yaptım, hem de kitaplar yazdım. Türkiye’de ve Almanya’da çalıştım. Bunun için iki vatanım var. Fakat ben aslında bir dünya vatandaşıyım. Belki sizler benim adımı artık tanımayacaksınız, fakat ben bu mektubun sizlere ulaşacağına inanıyorum.
Bizim asrımız olan 20. yüzyılda birçok güzel şeyler var. Bilim ve teknik hızla geliştirildi. Hem de tehlikeli olacak kadar geliştirildi. Kısaca söylersem, yüzyılımızda kötü sayfalar iyi sayfalardan çoktur. Irkçılık, dışlama, dinsel fanatizm, milliyetçilik ve bizleri çok yoksul bırakan zenginlerin kar hırsı.
Hepsinden de kötüsü savaştır. Çok daha acısı politikacıların ve dini önderlerin savaşı kutsal ilan etmeleridir. Benim görüşüme göre, hayatta tek kutsal şey barıştır. Hiçbir şey savaştan daha kötü ve aptalca olamaz. Bu nedenle, siz geleceğin torunlarına savaş üzerine bir şiir bırakıyorum.

Sizlere barış ve mutluluklar dilerim.

Sizin 
Fakir Baykurt

NEDİR SAVAŞ?

En ucuz tüfekle yoksul eve bir banyo
Bir topla oyun yeri mahalle çocuklarına
Bir tankla on derslikli iki okul
Bir uçakla yedi köye bir hastane
İki denizaltıyla üç ırmak çöle ulaşır

Bir roketle koca şehir kurulur
Bir taburun postallarıyla çocuklar 
Kızamıktan kurtulur
Beş yıl birikse bir kolordunun parası
Kansere ilaç bulunur

Ölenlere dikilen anıtlar da para
Kalanlara nişanlar kolay mı takılır
Bir ordunun bütçesiyle on il bağlık bahçelik olur
Düşün, ne yer, kaça semirir bir general

Bırak atom savaşlarını bir an
İki komşu arasında sıradan bir savaşı düşün
Kimileri yıllar yılı bitmiyor
Atılan bombalar, harcanan mermiler
Alınteri vergilerden

Yakılıp yıkılmış bir şehir
Kolay mı yapılır yeniden
Evlerin asansörü merdiveni penceresi
Bir düşün serin kanla lütfen
Dirilir mi yirmisinde ölen asker, askerler

Bir düşün serin kanla, ya da sor bir uzmana
Yanıtla şu küçük soruyu rica ederim
Aptallık değil de nedir
Nedir savaş?

(1987)

Rıfat ILGAZ / PARMAKLIĞIN ÖTESİNDEN - I -

PARMAKLIĞIN ÖTESİNDEN - I - 

İnsanları alabildiğine sevmeyi, 
Bırakmazlar yanına. 
Böyle çekersin cezasını 
Üç duvar bir kapı arasında; 
Onlardan ayrı 
Böyle onlardan uzak. 
Yasak sana, boylu boyunca sokaklar, 
Bahçeler, yalı kahveleri. 

Dostlara şimdi mektup değil,
Bir selam yasak!
Kapılar demir sürgülü, çifte kilitli,
Kapalı, hürriyete giden yollar;
İçerdeki içerde mahzun,
Dışardaki dışarda.
Buradaki her şey sade:
Ekmek ve su, düşünceler...
Emirler çeşitli:
Kapıda kilik, emir,
Uzakta düdük, emir,
Emir, dışarda dikilen nöbetçi.
Hürriyeti çoktan unuttum,
O yemyeşil masalların kızıdır
Eskiden sevilmiş.
Bir ince hastalıktır olsa olsa,
O şimdi ciğerlerimde.
Şu pencereye verdim kendimi,
Bütün üzüntülere karşılık,
Boğazın suları üzerinden
Karşı sırtlara açılmış pencereye.
Üsküdar’ı bilmezdim eskiden,
Burada ısınıverdi kanım.
Vurgunum şu Kızkulesi’ne;
Ne de şirin görünüyor
Uzaktan Karacaahmet;
Hiç de söyledikleri gibi değil,
Bana düşündürmüyor ölümü.

Rıfat ILGAZ

John Lennon / Imagine

‎(Bütün savaşların ve karmaşanın sebebi ülkeler ve dinler değil mi? John Lennon, “Ülkelerin ve dinlerin olmadığı bir dünya hayal edebilir misiniz?” diye sorduğunda yıl 1971′di. Imagine, şu anda tüm zamanların en iyi şarkılarından biri olarak kabul ediliyor.)

Imagine

Cennet’in olmadığını hayal et
Denersen göreceksin ki kolay
Altımızda Cehennem yok
Üstümüzde yalnızca gökyüzü

Hayal et tüm insanların
Sadece bugün için yaşadığını
Ülkelerin olmadığını hayal et
Yapması zor değil
Ne uğruna öldürecek ya da ölecek bir şey var
Ne de dinler
Hayal et tüm insanların
Huzur içinde yaşadığını

Bana hayalperest diyebilirsin
Ama bil ki yalnız değilim
Umuyorum ki bir gün sen de bize katılırsın
Ve dünya tek yürek olur

Sömürgelerin olmadığını hayal et
Merak ediyorum yapabilir misin
Açgözlülüğe de açlığa da gerek yok
İnsanların kardeşliği
Hayal et tüm insanların
Bütün dünyayı paylaştığını

Bana hayalperest diyebilirsin
Ama bil ki yalnız değilim
Umuyorum ki bir gün sen de bize katılırsın
Ve dünya tek yürek olarak yaşar

John Lennon

Hüseyin Aktaş / HEMEN ŞİMDİ

HEMEN ŞİMDİ 

İşte şimdi
Canım seni istedi
İşte şimdi
Bir güneş batıyor kanıma
İşte şimdi
Sen yoksun yanımda
İşte şimdi
Bir güneş batıyor kanımda!...

İşte şimdi
Fabrika çıkışında bir işçi
Koltuğunda belki
Sekiz saatin biri
Gidiyor çocuklarına
Sıcak bir akşam ekmeği
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi
Gün boyu gezindi
Eşindi çırpındı didindi
Börtü-böcek solucan
Belki bir ot tohumu
Belki bir buğday tanesi
Gün boyu gagadan
Gagaya dökülen dirimdi
Gün boyu yavrularına
Taşıyıp durdu kuşlar
Şimdi yuvalarında
Uykuya daldı devinim
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi
Bir artı bir eşittir bir kişi
İşte şimdi
Bir eksi bir eşittir iki sevgili
Kim bilir ne zaman sözleşmişti
Şu an
Hemen şimdi
Tam buluşma saati
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi
İyice bir akşam yemeği
Yenildi içildi
İşte şimdi
Hamarat bir sevgili
İşte şimdi usta bir insan eli
Sıcak ve demli
Bir çay demledi
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi
Alıp gidiyor beni
İnceden bir düşünce
Çalıp gidiyor beni
Bağlamamın tellerince
Öpülesi bir efkar
Çocuk işçiler gibi
Yorgun-argın
Geliyor uykular
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi
Lacivert sularda yıkadı yüzünü
Ve açtı gözlerini gökyüzü
Hakkına düşeni bir bir alıyorlar
Uzak-yakın tüm yıldızlar
Güneşi paylaşıyorlar
Ve aşağılarda
Lacivert suların yüzü
Sere-serpe yıldız ölüsü
Ve sevgili soluklarının bireştirdiği
Esil esil bir esinti
Soluklayıp diriltiyor ölüleri
Durulmak duygusuyla dolu dalgaların
Durulmamış ve durulmaz kinetiği
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi
Mamak’ta bir ozan
ki Akdenizli
Ağlarını toplayan balıkçılar gibi
Bitirdi bitmemiş şiirleri
Gün gitti
Devrildi dağların ardına
daha yeni
Oysa birkaç saat oluyor
Koğuşlardan çekip gideli
Kim bilir kaç yıl oldu
Hücrelere girmeyeli
Ve ozan biliyor
Gecenin uzun sürüp
Günün gecikeceğini
İşte şimdi
Canım seni istedi!...

İşte şimdi sen
Sen kim bilir kimdin
Sen şimdi esip gelen bir esin
Sen şimdi esip giden bir esin
Kim bilir nerdedir senin cismin
Kim bilir nedir dilin/nedir ismin
Bilmiyorum ben seni
Nerde buldum nerde yitirdim
Kaç bin yıl öncesinden
Kaç bin yıl sonrasına değin
Ben sadece seni sevdim
Sen arkadaş sen dost sen kardeş
Sen bir sevgiliydin
Sen başladığım
Sen bitiremediğim
En güzel şiirsin
İşte şimdi
Canım seni istedi
İşte şimdi
Bir güneş batıyor kanımA
İşte şimdi
Sen yoksun yanımda
İşte şimdi
Bir güneş batıyor kanımDA!...

24 Eylül 1988 - Mamak / enKARA...
Hüseyin Aktaş


Bu şiir 1988 Mamak zindanlarında iken yazılmıştır.
O günlerde bir çok mektupta paylaşılmıştır. Kırkmerdiven adlı dergide şiirin bir kısmı basılmış, bir kısmının ise üstüne basılmıştır... Bu durum da benim damarıma bastığından, dergi yönetimi ile içerden bir kavgaya tutuşmuş, daha sonra da arkadaş olmuştuk...

Şiire adını verdiğim "HEMEN ŞİMDİ" seslenişi, daha sonraki yıllarda, ivedilik belirten ve vurgulayan bir sesleniş olarak, bir çok slogan sonuna eklenmiştir:

DEMOKRASİ; HEMEN ŞİMDİ!
İNSAN HAKLARI; HEMEN ŞİMDİ!
ÖZGÜRLÜK; HEMEN ŞİMDİ!... gibi...

Peki bir bulmacam var çocuklar;

............................; HEMEN ŞİMDİ!
............................; HEMEN ŞİMDİ!
............................; HEMEN ŞİMDİ!

"gün o gün değil
derlenip dürülmesin bayraklar
duyduğunuz çakalların ulumasıdır
safları sıklaştırın çocuklar"

Boşlukları doldurun çocuklar; HEMEN ŞİMDİ!...

6 Ekim 2012 Cumartesi

Murathan MUNGAN / KIRILGAN


KIRILGAN

Kırılgan bir çocuğum ben.
Yüreğim cam kırığı.
Bütün duygulardan önce öğrendim ayrılığı.

Saldırgan diyorlar bana,
Oysa kırılganım ben.

Gözyaşlarım mücevher; saklıyorum herkesten.

Ürküyorlar gözümdeki ateşten,
Ürküyorlar dilimdeki zehirden,
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen, gözükara cesaretimden.

Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?

Bir yanım çılgın nar ağacı,
Bir yanım buz sarayı.

Murathan MUNGAN