8 Temmuz 2012 Pazar

Mehmet Postallı / Aldanma Oğul!


Aldanma Oğul!


Makam, mevki elden çıkar giderde
İnsanlık ebedi ölmez be oğul
Elde ne var, ne yok, hepsi biterde
İyilik kumaşı solmaz be oğul

Tek kişinin olsa, dünya tapusu
Er, geç kapanacak 
kazanç kapısı
Harap olur şatoların yapısı
Bu dünya kimseye kalmaz be oğul

Mala tamah etmek var ise serde
Gözüne çekilir siyah bir perde
Cimrilik, insanı düşürür derde
Hasedin, heybesi dolmaz be oğul

Bencil olan, önem vermez insana
Yolunu şaşırır, düşer isyana
Gün gelir, zulmeden uğrar ziyana
Mazlumu inciten gülmez be oğul

İster vali olsun, isterse kadı
Bozulacak bir gün ağzının tadı
Yalan dünya diye konsada adı
Nefis, umursamaz, bilmez be oğul

Kimse muaf değil, olmazsa deli
Her amelin, mutlak vardır bedeli
Hak sahiplerine, hakkın vermeli
Vazife ihmale gelmez be oğul

İnsana mahsustur şeref, hasiyet
Dostluğu yaralar, bozuksa niyet
Mevla’nın emrine eyle riayet
Mizanda haksızlık olmaz be oğul

Gidenlerden ibret alınmaz ise
Öbür yana azık, salınmaz ise
İnsan sağken, kadri bilinmez ise
Pişmanlık hatayı silmez be oğul

Gençlikte duygular sel gibi çağlar
Gönül, umudunu yükseğe bağlar
Dengine düşmeyen, ömrünce ağlar
Her güzel yerini bulmaz be oğul

2006
 
Mehmet Postallı

Rıfat Ilgaz / TÜRKÇEMİZ


TÜRKÇEMİZ

Annenden öğrendiğinle yetinme
Çocuğum, Türkçeni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru,
Akar sularımızca coşkulu…
Ne var ki çocuğum,
Güzellik de bakım ister!

Önce türkülerimizi öğren,
Seni büyüten ninnilerimizi belle,
Gidenlere yakılan ağıtları…
Her sözün en güzeli Türkçemizde,
Diline takılanları ayıkla,
Yabancı sözcükleri at!

Bak, devrim ne güzel!
Barış, ne güzel!
Dayanışma, özgürlük…
Hele bağımsızlık!
En güzeli, sevgi!
Sev Türkçeni, çocuğum,
Dilini sevenleri sev!
Rıfat Ilgaz

RIFAT ILGAZ / BİLSEM Kİ

BİLSEM Kİ 

Bu ayaklar benden hesap soracak, 
Bir düşüncenin peşinden dolaştırdım sokak sokak , 
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle ...

Bazı sarhoş, bazı yorgun 
Her zaman bir yastığa hasret! 
Bu ciğer de hesap soracak, 
Esirgedim, güneşini, havasını 
Bu ağız bu dişler, bu mide... 
Ne ikram edebilirim ki bol keseden 
Bu bilekler de hesap soracak, 
Göz yumdum çektikleri eziyete. 
Bilsem ki kimsenin parmağı yok 
Bu sürüp giden işkencede; 
Kılım bile kıpırdamadan bir sabah 
Çekerdim darağacına çekerdim kendimi 
Bilsem ki suç bende!..

RIFAT ILGAZ

6 Temmuz 2012 Cuma

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA & ÇOCUK KUŞ

ÇOCUK KUŞ

Bir kuştu,
Allı allı bir kuş.
Her tüyüne bir çiçek bağladılar
Uçmadı o.

Bir kuştu,
Mavili mavili bir kuş.
Her tüyüne bir boncuk bağladılar
Uçmadı o.

Bir kuştu,
Yeşilli yeşilli bir kuş.
Her tüyüne bir çocuk kordelası bağladılar
Uçtu o.

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Aziz Nesin & ASLINDA BU DENLİ GÜZEL KOKMAZ

ASLINDA BU DENLİ GÜZEL KOKMAZ

Şiire Yorum Yapın
Aslında bu denli güzel kokmaz hiçbir karanfil,
Onda seni kokladığımdan bunca güzel.
Aslında bu denli güzel olmaz hiçbir Sarıyer,
Orda seni öptüğümden bunca güzel.
Aslında bunca güzel olmaz hiçbir dünya,
Seni sevdiğim için dünya da böyle güzel.
Aslında bu denli deli değildim sor kime istersen,
Sevince seni delilik bile bak ne güzel.
Aslında sen dünya güzeli değilsin,
Sevdiğim için dünyada tek güzelsin...

Aziz Nesin

Aziz NESİN & SUSARAK

SUSARAK

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi
Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz
Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde
Hiçbir biçim kalmamış dünyada denenmedik
Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde
Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde ...

Aziz NESİN

Aziz NESİN & AŞK ÜZRE

AŞK ÜZRE
Sevişirken yılan bile dokunmaz
Tapınmakta aşktan saygın olamaz
Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
İstiyorsan uzak kalmak ölümden
Hep aşk üzre olmalısın a caanım
Ki ölüm de sevişirken kıyamaz
Aziz NESİN

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Mevlana / Mevlana Der ki


Mevlana Der ki:

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim. 

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. 

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek 
Gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim. 

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, 
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
Mevlana

Attila İlhan / SİSLER BULVARI


SİSLER BULVARI
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk

sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı

sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarabda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı

bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarını hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapur uğuldayacak

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı


sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum

Attila İlhan

3 Temmuz 2012 Salı

Necati Cumalı / GÜNEŞ DELİSİ


GÜNEŞ DELİSİ

akan suyu severim ben
ışıldayan karı severim
bir yeşil yaprak
bir telli böcek
yeşeren tohum
güneşte görsem
sevinç doldurur içime
bir günü
güzel bir günü
güneşli bir günü
hiçbir şeye değişmem
onun için savaşı sevmem
onun için zulümü sevmem
onun için yalanı sevmem
bilirim yaşamaz yanyana aşkla
ne haksızlık
ne korku
ne açlık
Necati Cumalı 

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Hasan Hüseyin Korkmazgil / Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz

Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz

bir oğlum olacak adı temmuz 
uykusuz 
korkusuz 
beter mi beter 
ben beynimi satarak yaşıyorum 
o benden proleter 

bir oğlum olacak adı temmuz
karataşın göbeğinde aşk
karataşın göbeğinde barış
karataş çatladı çatlayacak
bende bitmeyen kavga
onda yeniden başlayacak

bir oğlum olacak adı temmuz
öfkede benden fırtına
sevgide deniz
ne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun
ne kutupşafaklarında tanrılaşması ilkelliğimin
temmuz gibi sıcak ve bereketli
temmuz gibi uçsuzbucaksız

bir oğlum olacak adı temmuz
dilinde en güzel sesi türkçemin
kulağı en yiğit şarkılarla delik
korkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı
vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlayacak
ve belki de sütdişleri sürerken balaban bir bursa şaftalisine
ay'dan kendi sesini dinleyecek
vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle

ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığın
iri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm
dağlarda silah atmayı sevdim
ben ki silah taşıdım gizli gizli
dünyanın bütün devrimlerine
boşuna dönmüyor bu rotatifler
boşuna bağırmıyor bu kara
boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı
anamın aksütü gibi biliyorum ki
doyumsuz günlere doğacak temmuz
doyumsuz günler görecek
hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi
hani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkça
beklediğimiz beklediğimiz beklediğimiz
ve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler gibi günler
ama mutlaka

karataşın göbeğinde aşk
karataşın göbeğinde barış
karataş çatladı çatlayacak
ben direndim yorulmadım
o yorulup yıkılmayacak


Hasan Hüseyin Korkmazgil

1 Temmuz 2012 Pazar

Ömer Hayyam / Dünya üç beş bilgisizin elinde

Dünya üç beş bilgisizin elinde
Onlarca her bilgi kendilerinde
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Hayır var, sana kötü demelerinde


Ömer Hayyam

Hayyam / Cennette huriler varmış, kara gözlü


Cennette huriler varmış, kara gözlü
İçkinin de ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap, bir yanda sevgili...


Hayyam